Büyükşehir Belediyesi’nden malulen emekli olmuştu. Yıllardır emek verdiği kurumda geçirdiği talihsiz bir kaza, onu engelli aracına mahkum etmişti.
Tazminatı belirlendi, evrak Hesap İşleri Daire Başkanlığına gönderildi.
Aradan bir yıl geçti; kuruş dahi alamadı.
1 liranın mercekle arandığı şu kriz döneminde çoluğunun çocuğunun geçimi için buna çok ama çok ihtiyacı vardı.
Tekerlekli sandalyesiyle defalarca geldiği belediyeden hep eli boş döndü. Binbir zorlukla asansöre bindirilip çıktığı muhasebe katında onu gören personelin, tanık olduğu tablo karşısında yüreği burkuluyordu.
İnsan olan, bir insana bunu reva göremezdi.!
Dün de belediyedeydi.
Odadan yine eli boş çıktı.
İnmek için asansörün gelmesini beklerken feryadı koridorları inletti. “Açız” diyordu;
“Açız, neden alınterimin karşılığını vermeyip bir yıldır beni süründürüyorsunuz. Sizin Allah’ınız Kitabınız yok mu?”
Koridorlar buz kesti.
Engelli ayakları değil, karşı karşıya kaldığı muameleydi, onu gerçekte süründüren!
Reklama, tanıtımlara, afiş ve bilboardlara, torpilli müteahhitlere, karnavallara, başkanın çıktığı ulusal televizyon kanallarına tıkır tıkır ödeme yapan koskoca Adana Büyükşehir Belediyesi...
Kendisine yıllarca hizmet etmiş malulen emeklinin hakettiği alınteri parayı ödemekte mi sıkıntı çekiyordu?
Hayır,
Zeydan Karalar’ın öncelikleri ve adaleti farklıydı!
İlkelerini değiştirmiş; sosyal demokrat olmaktan çıkışmış, belirli bir azınlığın-kesimin Belediye Başkanına dönüşmüştü.
İnsafa gelirse; mağdur emekçinin adı muhasebe kayıtlarında mevcut. Hatırlayan-bilen çıkmazsa adı bende saklı.
Ali PEKMEZCİ