Topkapı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emre Alkin, Çukurova GİAD’ın faaliyetleri kapsamında dün Adana’da bir etkinliğe katıldı. 

Alkin, daha önce de ÇUGİAD’ın konuğu olmuş ve etkinliklerde görüşlerini aktarmıştı. Derneğin yeni binasının ilk konferansında katılım beklenenden fazla oldu. 

Bu arada Topkapı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emre Alkin’in son yazısı dikkat çekiciydi. 

Birlikte okuyalım: 

Kapitalizm ile liberalizmin yol ayrımına girdiği 1990'lardan beri, liberalizm ile demokrasinin de vedalaştığını görüyoruz.  Yapılan araştırmalar bize gösteriyor ki dünyada iki rejimin idaresindeki insan sayısı giderek azalıyor: Liberal Demokrasi ve Tam Otokrasi.

Diğer taraftan "seçimli demokrasi" ve "seçimli otokrasi" dediğimiz iki rejim tarafından idare edilen insan sayısı yükseliyor. Demokrasi halkın üstünlüğü, liberalizm hukukun üstünlüğü anlamına geldiği için gelişmeyi şu şekilde yorumlamak doğru olur. Seçimli demokrasilerde çoğunluğun oyuyla iktidara gelinir ve bir sonraki seçimle çoğunluğu sağlayacak popüler politikalar uygulanır. Az sayıda kalan ama talep ve ihtiyaçları olanlara "çoğunluğa uyun" mesajı verilir. Siyaset vermese bile bu mesajı çoğunluk verir. Buradan seçimli otokrasiye geçiş de mümkündür. Kanunları çoğunluğun beğendiği ve beğenmediği konular üzerinden çıkarmaya başlayan bir yasama süreci veya "ben onların yerine iyisini düşünürüm" diyen seçilmişlerle hayata geçebilir.

Seçimli Otokrasi ise genellikle totaliter rejimlerden demokrasiye geçişlerde görülen ama "adet yerini bulsun" kıvamında hak ve özgürlüklere yaklaşan bir rejimdir. "Seçim var ama beni seçeceksiniz" şeklinde de tarif edilebilir. Büyüme ve refah yaratma konusunda liderden lidere değişen yaklaşımlar olabilir. Ancak enflasyon-büyüme-kur-faiz-borsa gibi parametrelerde seçimli demokrasiye göre daha fazla istikrar sağladığı da görülmüştür. Orta Doğu Ülkelerinin bir çoğu, Singapur, Orta Asya'daki bazı Türk Cumhuriyetleri gibi tek adaylı seçimle veya seçime hiç gerek kalmadan hanedanlıkla yönetilen ülkelerde ekonomik parametreler Türkiye, Macaristan, Arjantin, Venezuela, Rusya ve Afrika'nın neredeyse tamamına yakınından çok daha iyi durumdadır. Ancak ilginçtir bu ülkeler seçimli demokrasileri idare eden hükümetlere nazaran piyasa ekonomisine, sosyal yaşama, bilim, sanat, spor ve ticaret gibi konulara daha "rasyonel" yaklaşımlar göstermektedir. 

Bu satırlardan şu anlaşılmasın: "Seçimli Demokrasi değil de Seçimli Otokrasiye geçelim". Ancak seçimli demokrasilerde çoğunluğun oyuyla seçilen yöneticilerin bir süre sonra koltukta kalma kaygısıyla popülizme kaçtıkları, seçimli otokrasi dahilinde böyle kaygıların yaşanmadığı görülüyor. Belki de John Stuart Mill 'in "Özgürlükler Üzerine" kitabındaki uyarıları bu açıdan dikkate değer. Hukukun üstünlüğü olmadığı zaman seçimle iş başına gelenlerin giderek otokratlaşması veya keyfileşmesi gibi bir yol ayrımına gittiği muhakkak. Ancak, liberal demokrasilerde bile hukuktan daha üstün olduğunu düşünen liderlere de rastlanmış. Mesela, Birleşik Krallık eski Sağlık Bakanı David Owen 'ın "Hasta ve İktidarda" kitabı çeşitli rejimlerde son 200 yılda yaşananları bu açıdan incelemiş. Kitapta ABD'den Çin'e kadar ciddi hastalıklarını kimseye söylemeyen ama kritik kararları söz konusu hastalıkların yan etkileri altında veren liderlerden bahsediyor. Kitapta hukukun bilerek çiğnendiği neredeyse yüzlerce örnek var.

“Yine de Liberal Demokrasi Demek Lazım..” 

Tüm bu bilgilerin ışığında, serbest piyasanın serbest olmayan rejimlerde işleyebildiğini ama serbestlikten uzaklaşan rejimlerde tam olarak çalışmadığını, en doğrusunun hukukun üstünlüğünü tesis etmek olduğunu görüyoruz. Kuruluş esası "tam demokrasi" ile yazılmış ülkelerde "beka sorunu" ile liberalizmi kenara atarak, merkeziyetçi yaklaşımlar göstermek piyasa mekanizmasının bozulması sonucunu yaratıyor desem yanlış olmaz. Diğer taraftan totaliter doğayla kurulmuş ülkelerin demokrasiye geçişi sancılı olsa da, "kabul edilebilir bir hedefe doğru yapılan keyifli bir yolculuk" olarak görülüyor. Kadınlara, gençlere ve vatandaşlara otokraside tanınan her yeni hak büyük kazanımlar gibi görülürken, demokratik rejimlerde çok sayıda hakka sahip olanların haklarından bir tanesi eksildiği zaman deformasyon başlıyor. Bu sebeple Eflatun "bir hak kısıtlandığı zaman vatandaşa bir yeni hak sunulması gerekir" demiş. 

Sonuç olarak, refah-büyüme-enflasyon-faiz-döviz kurları-hayat pahalılığı açısından bugün en çok sıkıntı çeken ülkelerin genellikle liberal demokrasiden seçimli demokrasiye evrilenlerde olduğunu, seçimli otokrasi ile idare edilenlerin ise daha az sorun yaşandığını görüyoruz. Maalesef, bu gelişmeyi izleyen seçimli otokrasinin yöneticileri "seçimli demokrasilerden fayda çıkmıyor, biz böyle kalalım" diyebilir ki, mutlaka demekteler. Onları bu ara geçişte bekletmeden liberal demokrasiye taşımak da kolay değil. Çünkü yazının başında belirttiğim gibi, pek revaçta olmayan bir hale geldi artık.