Türkiye’de bir adalet tiyatrosu oynanıyor. Oyunun yeni perdesinde, Engin Polat’ın da aralarında bulunduğu 4 tutuklu sanık tahliye edildi. Hem de ilk duruşmada.
Oysa Polat ve arkadaşları, kara para aklamak, vergi kaçırmak ve yasadışı bahise aracılık etmekle suçlanıyordu. 40 yıla kadar hapisle yargılanıyorlardı. İddianamede, Engin Polat’ın yasadışı bahis baronu Derkan Başer’ın parasını akladığı yazıyordu.
MASAK raporuna göre, Engin Polat’ın şirketlerine giren 422 milyon TL’nin kaynağı belirsiz. 489 milyon tutarında ise sahte fatura kesildi.
Ama mahkeme, bu tespitleri yetersiz bulmuş olmalı ki ilk duruşmada tahliye verdi. Mahkeme hakimini suçlamak yanlış.
Çünkü davanın buraya geleceği belliydi. Dönemin İstanbul Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar’ın Yargıtay üyesi olarak atanmasıyla başladı süreç. Daha sonra dosya savcısı Gökalp Kökçü, HSK tarafından Erzurum’a sürüldü.
Savcılar değişince dosyanın gidişatı da değişti. MASAK’ın hazırladığı raporla Dilan Polat aklandı. Dosyanın içi boşaltıldı. Soruşturma sonucunda yetersiz bir iddianame yazıldı.
Bu koşullarda hâkim karşısına çıkan Engin Polat ve 3 sanık tahliye edildi.
Savcılar değişmese ve ciddi bir soruşturma yapılsaydı belki de bugün soruşturmanın yasadışı bahis ayağı deşifre olacaktı. Ancak sanki bir el devreye girdi, dava bu noktaya geldi.
Bize bu adalet tiyatrosunu izletenler, diğer yandan Gezi davasında Osman Kavala ve arkadaşlarını yıllardır cezaevinde tutuyor.
İnsan hakları savunucusu ve iş insanı Osman Kavala, tam 6 yıl 10 ay 5 gündür cezaevinde. Demokratik gösteri hakkı kapsamında AKP iktidarına karşı yapılan Gezi eylemlerini organize ettiği iddiasıyla hükümeti devirmeye teşebbüs suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ortada ne tank ne top ne de silah vardı ama yargıya göre Kavala darbeciydi.
İlk Gezi davasında beraat edince onu tutuklayanlar tahliye etmemek için önce 15 Temmuz darbe girişimi suçlamasıyla tutukladılar. Baktılar ki bu suçlama dayanaksız kalacak, üzerine casusluk iddiasıyla ikinci bir tutuklama kararı verdiler. Ardından 15 Temmuz’dan tahliye ettiler.
Sonra Gezi davası ile casusluk davasını birleştirip torba dava yaptılar. Yargılama sonucunda da tutuklanma gerekçesi olan casusluktan tahliye edip, Gezi eylemlerinden ceza verdiler. Böyle bir yargı entrikası acaba hangi ülkede kuruluyor?
Kavala hakkında bu süreçte iki kez AİHM tarafından hak ihlali kararı verildi. Ancak bu kararlar uygulanmadı.
Avukat Can Atalay, nerede bir mağdur varsa, onların gönüllü avukatlığını yapıyordu. Soma ve Ermenek maden katliamlarında, Çorlu tren kazasında, Aladağ’daki tarikat yurdunda kız çocuklarının yanarak ölümüne ilişkin davalarda hep Can Atalay en önde mağdurları savundu. Ne sermayenin ne suç örgütlerinin ne de siyasi iktidarın avukatlığını yaptı.
Gezi davasında tutuksuz yargılanırken kaçmadı. Karar duruşmasına katıldı. Hükümeti devirmeye teşebbüse yardım suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve tutuklandı. 25 Nisan 2022 tarihinden bu yana cezaevinde. 14 Mayıs 2023 seçimlerinde TİP Hatay Milletvekili seçildi.
Ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Atalay’ı yasama dokunulmazlığı gerekçesiyle tahliye etmedi, üzerine cezasını onadı.
Anayasa Mahkemesi’nin iki kez verdiği hak ihlali kararına rağmen Atalay tahliye edilmedi. Üstelik AYM’nin, TBMM’nin Atalay’a ilişkin milletvekilliği düşürme işlemlerini yok hükmünde sayan kararına rağmen. Acaba Atalay’ın tahliye edilmesi için kaç yüksek mahkemeden karar alınması gerekiyor, hukukun tanınması için?
Belgeselci ve insan hakları aktivisti Mine Özerden, şehir plancısı Tayfun Kahraman, film yapımcısı ve gazeteci Çiğdem Mater Utku da Can Atalay gibi 18 yıl hapis cezasına çarptırılıp 2,5 yıldır cezaevine atılanlar arasında…
Bu insanların tek suçu insan hakları savunucusu olmak.
Ama bu ülkede insan hakları savunucuları terörist diye cezaevlerinde çürütülürken; kara para aklamak, vergi kaçırmakla suçlananlar özgür kalabiliyor.
Dedik ya bir adalet tiyatrosu…