Son dönemlerdeki bazı gelişmelerden sonra Afgan ya da Suriyeli sığınmacılarla ilgili olarak tartışmalar yaşanıyor. Bir kısım siyasi ve yurttaşlar mültecilere yönelik istila işgal gibi tanımlamalar üzerinden duydukları rahatsızlığı dile getirirken diğer bir kısım siyasi ve yurttaşlar ise ümmet, hicret gibi kavramlar üzerinden mültecilere yönelik ılımlı ve hoşgörülü açıklamalar yapıyor. 

Biz burada siyasilerin ya da yurttaşların üslubunu konuşmayacağız. Bu farklı bir yazının konusu. 

Burada değineceğimiz husus ülkenin bir kısmı mültecilerden yakınırken diğer bir kısmının ise mülteci konusunda savunmacı bir tutum sergilemesi. 

İlk bakışta bu farklı düşüncenin sebebi iktidar muhalefet ayrışması olarak görülebilir ancak konu özü itibariyle öyle değil! Buradaki asıl mesele ümmetçilik, hicret ve vatan olarak görünse de aslında tartışmanın özü araftaki ümmetçiler. Peki nedir araftaki ümmetçiler mi diyeceksiniz? 

Başlayalım;

Ümmet kelime anlamı olarak bir anadan doğan, sülale veya topluluk anlamındadır. Ancak bu tanımdan ziyade İslam toplumunun tamamını ifade eden kavram kavram olarak kullanılmaktadır. İdeolojik açıdan ise 19 yy da ortaya çıkıp amacı tüm islam ülkelerini bir çatı altında toplamayı amaçlayan bir siyasi akımı ifade eder. 

Tabii bu ideolojik tanımlamayı okuyunca Cumhurbaşkanlığı eski Başdanışmanı Adnan Tanrıverdi'nin ASRİKA (Asya-Afrika) İslam Devletler Birliği'nin akla gelmesi kaçınılmaz. Hicret ise bir İslam dini kavramı olarak, herhangi bir Müslüman birey veya topluluğun, inançları (Müslüman oluşları) yüzünden baskı gördükleri bir yerden başka bir yere göç etmesine verilen isimdir. Üçüncü kavram ise herkesçe malum olduğu üzere şuurdan söze yansıyan ve herkesin tek kelimeyle ifade edebildiği adına namus dediği vatan. 

Kavramsal olarak bakıldığında her üç konuda kolayca anlaşılabilecek kadar yalın. Ancak bu konuları karmaşık hale getiren yazımın başlığında da belirttiğim araftaki ümmetçiler. Aslında bu kesimin sadece ümmetçilik ve hicret konusunda çelişkileri yok. Birçok meseleye ilişkin çelişkili söylem ve eylemleri var. Bu çelişkilerinin temel nedeni ise dünya ve ahiret hayatının ikisinde de rahat etme çabaları olduğunu düşünüyorum. Zaten belli olaylarda bu arada kalmışlığı net görebilirsiniz. Örneğin islam haram ve helal üzerine kesin bir ayrım yapmış olmasına rağmen haksız kazanç konusunda tek kelime etmezler. Fakirlik onlar için edebiyat malzemesi ve sevap kapma aracıdır. Fakirliği överler ama fakir olmak istemezler. Zenginlerle boş söz fakirlerle yapılan zikirden daha sevimlidir. Tüm ümmeti sevdiklerini söylerler ama yakınları genelde ümmetin zengin kesimidir. Bu zümrenin özellikleri saymakla bitmez. Ancak yazımızın konusu olan hicret konusunda da ibretlik tutumları vardır. Dünyalıklarını ceplerine doldurup kaçarlar buna da hicret derler. Ayrıca bu hicreti zamana yayarlar. Yatırımla, para transferleriyle, kendi devletinin mahrem bilgileriyle (FETÖ!) öyle bedensel hicret yapmazlar iktisadi ve istihbari açıdan da hicret yaparlar. 

Oysa hicret etmek ve kaçmak farklı şeylerdir. Hicret etmeniz için sizin müslüman olmanızdan dolayı mağdur edilmeniz, baskıya ve zulme uğramanız gerekir içerisinde maddi sebepler yoktur. Tamamen itikadi sebeplerden ötürü gerçekleşmesi gerekir. Kısacası vatanım dediğiniz yerde rahatınızın bozulacağını hissettiğiniz anda dünyalığınızı sırtınıza alarak gitmenize hicret denmez kaçmak denir. 

Bu satırları yazarken kendi tarihimizi de anımsadım. Kurtuluş savaşımızı, Milli mücadelemizi, yoklukla sınanan vatanperverliği, düşman askerlerinin 3 Türk kadınına saldırıp peçelerini açmak istemeleri üzerine düşmana ilk kurşunu atan Sütçü İmam’ı, Fransız işgal kuvvetlerine erzak taşıyan yüz elli arabalık konvoyu bozguna uğratarak Antep’in kurtuluş mücadelesi başlatan ve “Düşman cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez!” sözüyle tarihe geçen Şahin Bey'i, Gördesli Makbule'yi, Kara Fatma'yı ve adını saymakla bitiremeyeceğimiz yüzlerce binlerce vatan evladını anımsadım. 

Anımsadıkça aklımda şu soru belirdi! 

Sütçü İmam, Kara Fatma, Şahin Bey ve diğerleri hicret etmeyi bilmiyorlar mıydı yoksa ümmetten mi değillerdi?